Adaletin Ekonomisi: Rakamların Değil, Vicdanın Dönemi Gelmeli
Halil Gökmen Atılan — TV90 Medya / Köşe Yazısı
Türkiye bugün, son yılların en ağır ekonomik dönemlerinden birini yaşıyor. Rakamlar başka şey söylüyor, hayat başka şekilde akıyor. Resmî veriler enflasyonun düşüş eğiliminde olduğunu gösterebilir; ancak sokağın nabzı çok farklı atıyor. Marketteki etiketler, doğalgaz faturaları, okul masrafları, kira bedelleri… Hepsi ayrı birer kriz sinyali haline geldi.
Yasal Oran Var, Uygulama Yok
TÜİK’in Eylül 2025 verilerine göre yıllık enflasyon %33,29; 12 aylık ortalama TÜFE ise %38,36. Bu oran, Ekim ayında kira artışlarında yasal tavan olarak belirlenmiş durumda. Bu durumda ev sahibi, kiraya en fazla %38,36 oranında zam yapabilir.
Ama sahadan gelen tabloda durum çok farklı: kiralarda %60, hatta %80 oranında artış talepleriyle karşılaşan vatandaşlar, “yasal sınır” denilen hakkın fiilen uygulanmadığını görmüyor mu?
Geçmişte kiracıyı korumak amacıyla getirilen %25 tavan uygulaması önemli bir düzenleme idi. Ancak bu düzenlemenin etkisi giderek sönükleşti. İlgili yasalarda değişiklik olmamasına rağmen, uygulamada büyük boşluklar oluştu. İşte adaletsizlik burada başlıyor.
Devlet Mülklerinde de Aynı Sorun
Sorun yalnızca özel sektöre ait değil. Son dönemde devlet taşınmazlarında yapılan kira tespitlerinde de rayiç değerlerin üzerinde bedeller belirlenebiliyor. Bu durum, vatandaşın hem özel mülk sahiplerinden hem de kamu kaynaklı uygulamalardan zarar görmesine yol açıyor.
Devlet uygulamalarında tutarlılık sağlanmadıkça piyasa güveni sarsılıyor. Bu nedenle kamusal uygulamalarda adaletin ve hakkaniyetin öne çıkarılması büyük önem taşıyor.
Esnaf Nefes Alamıyor, Bankalar Kapıları Kapattı
Bugün piyasada nakit döngüsü neredeyse durmuş durumda. Esnaf sattığını tahsil edemiyor; tahsil edebildiğinde de yeniden mal almak için kaynak bulamıyor. Küçük işletmeler ayakta kalabilmek için büyük çaba gösteriyor; kredi muslukları ise çoğu zaman “riskli sektör” bahanesiyle kapalı.
Kredi talepleri reddediliyor, esnaf destek paketleri sahada karşılık bulamıyor. Üretim yapmak isteyen iş insanı yalnız bırakılmış hissediyor. Kredi alamayan üretici üretim yapamıyor; üretim olmayınca istihdam düşüyor; istihdam düşünce tüketim azalıyor. Sonuç: ekonomi kendi içinde kilitlenmiş bir döngüye giriyor.
Gerçek Enflasyon TÜİK’te Değil, Vatandaşın Cüzdanında
Her ay açıklanan TEFE-TÜFE oranları resmi ekonomik göstergeler arasında yer alıyor; fakat vatandaşın cebindeki manzara bu göstergelerle örtüşmüyor. Asgari ücret artık geçim değil, hayatta kalma ücreti haline geldi. Bir ailenin aylık geliri kira, ısınma, eğitim ve gıda harcamalarına yetmiyor.
Evine ekmek götürmeye çalışan işçinin hikâyesi ile kepenk açmamak için direnen esnafın hikâyesi aslında aynı: geçim savaşı. Ekonomi yalnızca faiz, döviz ya da borsa göstergeleriyle ölçülmez. Ekonomi; halkın yüzündeki gülümseme, sofrasındaki ekmek ve üretim gücüdür. Bunlar azalıyorsa, rakamlar ne derse desin ortada ciddi bir kriz vardır.
Adil Sistem, Vicdanlı Yönetim
Türkiye’nin gerçek ihtiyacı “yeni oranlar” değil; adil uygulamalardır. %25 kira artış sınırı yeniden değerlendirilmelidir — hem konut hem işyeri kiraları için etkin biçimde uygulanmalı. Kamusal kira tespitlerinde her zaman rayiç değer ve hakkaniyet gözetilmelidir.
Bankalar, kârı önceleyen değil, üretimi ve istihdamı önceleyen bir anlayışla hizmet vermelidir. Esnaf destek paketleri sahada tam karşılığını bulmalı, kredi mekanizmaları üretimi ve nakit döngüsünü canlandıracak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
Devletin gücü, vatandaşa sunduğu adaletle ölçülür. Vatandaş nefes alabiliyorsa; esnaf üretmeye devam edebiliyorsa; işleyen bir ekonomi varsa o ülke büyür. Bugün ihtiyacımız olan, rakamlarla değil vicdanla yönetilen bir ekonomidir.
⸻
Son Söz
Ekonomiyi ayakta tutan rakamlar değildir; onu ayakta tutan adalet ve vicdandır.
