07 Kasım 2024 Perşembe
Paris'te hareketli dakikalar... Paris Medya Merkezi'nin bulunduğu bölge, patlama riski nedeniyle bir süre kapatıldı
En Eski Dönemlerden Günümüze, Golan Tepeleri'nin Tarihsel Önemi
TV 90 Haber, Haftanın Haber Özetini Sunar.
Sicariilerden Günümüz Terör Devletine
BOLU D-100 kara yolunda sis
Kaygı insan hayatının değişmez bir parçasıdır. Yaşamın her anında bizi kaygılandıran durumlarla karşılaşırız. Bu kaygı durumu doğumdan ölüme kadar ki süreç içinde devam eder. Kaygıya sebep olan durumlardan kaçmanın imkanı yoktur. Çünkü gelişme ve değişme insanın diyalektik bir özelliğidir. Eğitim-öğretim süreci de bir gelişim basamağıdır ve bu süreç içinde de bireyi kaygılandıran en önemli unsur sınavlardır.
Ülkemizde yaşanan bazı sosyal, kültürel ve ekonomik değişimler, toplumumuzun üniversite eğitimine verdiği önemi giderek artırmaktadır. Gençler ve aileleri üniversite eğitimini başarılı bir yaşamın tek anahtarı olarak görmektedir. Günümüz şartlarını ele aldığımızda ise bu eğitime sahip olmak isteyenlerin üniversite giriş sınavlarına girmeden bu isteklerini gerçekleştirmeleri mümkün değildir. Bu sebeple üniversite sınavlarına her sene binlerce kişi girmektedir. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi’nin verileri incelendiğinde başvuran adayların sadece yarısının üniversitelere yerleşme hakkına sahip olduğu görülmektedir (ÖSYM, 2011). Bu başarıya sahip olmak isteyen öğrenciler, lise yıllarında -özellikle son sene- çalışmak ve iki milyona yakın rakibini elemek zorundadır. (Yıldırım ve Ergene, 2003). Bu zorunluluk ise çoğu öğrencinin sınava hazırlanma sürecini sorunlu hale getirmektedir.
Üniversite sınavlarına hazırlık sürecinde ve sınav anında öğrencilerin yaşadığı sorunlardan birisi sınav kaygısıdır. Sınav kaygısı; sınav anında yaşanan, bireyin gerçek performansını ortaya koymasını engelleyen bilişsel, duyuşsal, davranışsal özellikleri olan ve bireyde gerginlik yaratan hoş olmayan bir duygu durumudur (Akt., Yıldız, 2007). Sınav kaygısı, akademik başarıyı olumsuz yönde etkileyen, bireyin çalışma kalitesini bozan bir durum olarak tanımlanmıştır (Güneri, 1997; Lazarus, 1966; Kirkland ve Hallondsworth, 1980). Sınav kaygısının iki farklı boyutu olduğu bilinmektedir. Kaygısı yüksek öğrencilerin kaygısı düşük öğrencilere göre daha başarısız oldukları görülmektedir. Düşük kaygılı öğrencilerin ise öğrenmesinin daha güç olduğu yapılan araştırmalar da belirtilmiştir (Deffenbacher, 1986). Orta düzeydeki kaygı ise öğrenmeyi olumlu yönde etkilemektedir.
Sınav kaygısı ile ilgili çok çeşitli araştırmanın varlığı bilinmektedir. Bir araştırmanın sonuçlarına göre, üniversite giriş sınavına hazırlanan öğrencilerin kaygı düzeyi, genel cerrahi hastalarının kaygı düzeyinden çok daha yüksek bulunmuştur. Bu öğrenciler genellikle uyku uyuyamadıklarını, yemek yiyemediklerini, kazanamazlarsa mahvolacaklarını ve hayattan hiç zevk alamadıklarını belirtmişlerdir (Baltaş, 1992). Ayrıca yapılan çoğu araştırma da sınav kaygısının öğrencilerin gerçek performanslarını göstermelerini engellediği sonucuna ulaşılmıştır (Koçkar, Kılıç ve Şener, 2002; Yıldırım ve Ergene, 2003).
Öğrencilerde sınav kaygısının oluşmasında, temel 3 faktör vardır. Bunlar; ailenin çocuk üzerindeki beklentileri ve baskıları (Büyükkaragöz, 1990; Yıldız, 2007), okulun beklentileri ve politikaları (Yapıcı ve Yapıcı, 2005), öğrencinin kişilik özellikleri (Woolfolk, 1993; Gülen, 1993; Çankaya, 1997; Ekşi, 1998; Albayrak, 2006) faktörleridir. Aile baskısı ve okul beklentilerinin sınav kaygısını kesinlikle olumsuz etkilediği bilinirken, öğrencinin kişilik özellikleri ile sınav kaygısı arasındaki ilişkinin bazen ters bazen aynı yönlü olduğu görülebilmektedir.
Öğrencilerde sınav kaygısının oluşmasının nedenlerinden olan ailenin çocuk üzerindeki tutumu öğrencinin kişiliğini, duygusal ve sosyal gelişimini etkiler (Çetinkaya, 2007; Yavuzer, 2001). Yavuzer (1999), yaptığı araştırmalarında ebeveynlerin destekleyici ve hoşgörülü tutumlar sergilemesinin çocukların gelişimini olumlu etkilediğini belirtmiştir. Aksi halde ebeveynlerin, çocuklarının kaygı düzeyini yükselteceklerini vurgulamıştır. Bu durumda genç, sınava sadece kendisi ve geleceği için değil de anne babası ve çevredekiler için girmesi gerektiğini düşünür ve bu durum sınav kaygısının daha da yükselmesine sebep olur (Abalı, 2006; Dökmen, 2002).
Sınav kaygısı, öğrencilerin yaşamları boyunca peşini bırakmayan negatif bir etkendir. Bu etken kişinin başarısını olumsuz şekilde yansıtmasına sebep olabilir. Bu yüzden öğrencilerin maksimum düzeyde sınav kaygısı yaşamalarına sebep olan faktörler araştırılabilir. Diğer bir seçenek olarak okul Rehberlik Servisleri kapsamında sınavzedelerin kaygılarını minimum seviyeye indirmeye dair programlar geliştirilip uygulanabilir.
Sınav kaygısını en aza indirebilmek için okul rehberlik servisi, öğretmen kadrosu, aile ve psikolojik danışmanlar işbirliği halinde bulunmalıdır. Bu sayede elde edilen bulguların öğrenciyi takip eden kişiye, öğrencinin karakterine göre sınav kaygısı yaşaması olası ise okul, çevre, aile, arkadaş, psikolojik ve sosyal destekle bu kaygıyı en aza indirmek için yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
Sınav kaygısı en üstünde durulması gereken konulardan olmasına karşın ülkemizde sınav kaygısının minimum seviyeye indirilmesi konusunda çok az çalışma yapılmıştır. Bu sebeple bu konuyla ilgili yapılan çalışma sayısının artırılması, konunun sebeplerini araştırmaktan çok, nasıl üstesinden gelebileceğimiz konusunda kendimizi geliştirmeliyiz.
Elde edilen bulgulardan sınav kaygısının oluşmasındaki en önemli nedenlerden birinin ebeveynlerin tutumu olduğu ortaya çıkmıştır. Araştırma sonuçlarına göre babanın tutumları öğrencinin kaygı düzeyini çok etkilemezken, annelerin baskın davranışları ve sıkı denetimi öğrencinin kaygı seviyesini arttırmaktadır. Buna göre eğitim koçlarının öncelikle annelere yönelik eğitim semineri vermeleri önerilebilir.
Uzman Klinik Psikolog Damla KANKAYA SÜNTEROĞLU