Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Berrin YAĞLIOĞLU (Sosyolog)

AYRIŞMAK DEĞİL ANLAMAYA ÇALIŞMAK

Günümüzde toplumu kuşaklara ayırmak neredeyse bir norm haline geldi. X, Y, Z ve Alfa kuşakları; doğum yıllarına göre kategorize edilen bu gruplar, sosyolojik araştırmalarda belirli eğilimleri ve davranış örüntülerini anlamak adına faydalı bir çerçeve sunuyor. Ancak bu çerçeve, dikkatli kullanılmadığında nesiller arası bir uçurum yaratma riski de taşıyor. Çünkü bu tür sınıflamalar çoğu zaman bireysel farklılıkları göz ardı ederek genellemelerle yetinmekte ve kuşaklar arasında rekabetçi ya da yargılayıcı bir dilin oluşmasına zemin hazırlayabilmektedir.

Sıklıkla duyduğumuz cümleler vardır: “Bizim zamanımızda her şey zordu ama daha güzeldi” ya da “Siz eski kafalısınız, artık dünya değişti.” Bu tür söylemler, kuşaklar arası farkları anlamaya çalışmak yerine onları karşı karşıya getiren, mesafe doğuran ifadelerdir. Oysa her kuşak, kendi tarihsel, ekonomik, teknolojik ve kültürel koşulları içerisinde biçimlenmiştir. Bu nedenle bir kuşağı, bir başka kuşağın değer yargılarıyla değerlendirmek çoğu zaman adaletsiz olur.

Kuşaklar arası iletişimi sağlıklı bir zemine oturtmak, bireyleri kendi zamanlarının imkân ve sınırları içinde anlamayı gerektirir. Örneğin 1980’lerde büyüyen bir birey için dışarıda arkadaşlarıyla geçirilen zamanın kıymeti, bugünün dijital çağında yetişen gençler için sosyal medya üzerinden kurulan bağlarla ölçülemez. O dönemlerde bilgiye ulaşmak saatlerce kütüphane raflarında kitap aramak anlamına gelirken, bugün bir çocuk yalnızca birkaç saniyede milyonlarca bilgiye ulaşabiliyor. Bu iki deneyim birbirinden üstün değil, yalnızca farklıdır.

Fakat bu kolay erişilebilirlik, beraberinde dijital yalnızlığı da getirmiştir. Artık çocuklar yalnızca oyuncak eksikliği değil, arkadaş eksikliği de yaşamaktadır. Fiziksel olarak her şey daha yakınken, duygusal mesafeler derinleşmiştir. Bu noktada geçmişin tecrübeleri ile bugünün imkânlarını birleştirmek, toplumsal gelişim açısından büyük bir potansiyel taşır.

Toplum olarak zıtlıklarımızı bir tehdit değil, zenginlik olarak görmeye başladığımızda gerçek bir dönüşüm yaşayabiliriz. Her kuşak, toplumun renk paletine bir ton ekler. Bu renkleri bir araya getirmeyi başarabilirsek, hem bireysel hem toplumsal anlamda çok daha bütünlüklü bir yapı inşa edebiliriz.

Kuşakları kıyaslamak yerine birbirimizin tecrübelerinden beslenmeyi seçtiğimizde, ortak değerler etrafında buluşmak hiç de zor olmayacaktır. Unutmamalıyız ki her kuşak, geçmişin mirasıyla geleceğin köprüsünü inşa eder. Ve ancak birlikte olduğumuzda, bu köprü gerçekten sağlam ve anlamlı olabilir.

Sosyolog Berrin YAĞLIOĞLU

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER