Kitaplar birer hazinedir. İyi bir kitap ise hazineden daha kıymetlidir. İçindeki bilgiler sizi aydınlatır bilmedikleriniz öğretir, unuttuklarınızı hatırlatır. Hiç şüphesiz bilgi kitaplarda saklıdır. Okumayan bu hazineden mahrum kalır. Donalyn Miller “Okumak hayatınızı değiştirir. Okumak bilinmeyen veya unutulmuş dünyaların kilidini açar.” İfadesiyle okumanın önemine vurgu yapıyor ayrıca da okuyarak bilinmeyene yolculuk yapılabileceği gibi unutulanında hatırlanması için kilidini açacağını söylüyor. Bu söz çok kıymetli bir söz. Unutulanı hatırlamaya dönük bir kapı açmak geçmişin izinde olmaktır.
Okuma sevdamın tutuşup alev aldığını çoğu zaman dile getirmişimdir. En son okuduğum kitaplardan biri de Roma İmparatorluğu döneminde dünyanın merkezi sayılan İstanbul’u anlatıyor. Murat Belge tarafından kaleme alınan kitap bir başucu yapıtı adeta. İstanbul’da yaşayıp da İstanbul’u tanımayan bilmeyen çok kimse var. Semtlerin isimlerinin nereden geldiğinden tutunda eski döneminde neydi şimdi nedir birçok kimse bilmez. Sadece İstanbul’da yaşar gider. Bu kitabı tek tek altını çize çize okudum size de tavsiye ederim, mutlaka okuyun. İstanbul’a hiç gelmeden dünya şehri İstanbul’u bu kitap sayesinde ayrıntılı bir şekilde tanıma fırsatı elde etmiş olursunuz. Yazımın konusu elbette bu kitap değil, bu kitapta öğrendiğim bir derviş, bir kahraman. Çoğumuz yaşadığımız şehrin bölgenin ya da semtin isminin nereden geldiğini bilmeyiz bazen hiç de merak bile etmeyiz. Yaşadığımız bölgenin ismiyle alakalı tarihsel dönüşüm ve değişim genel olarak belirleyici olabiliyor. İçinizden şunu diyebilirsiniz, yaşadığım yerin isminin nereden geldiğini bilmek bana ne kazandıracak. Eğer böyle bir düşünceniz varsa üzücü. Ama merak ediyorsanız gelin şimdi belki günde ismini birkaç kez duyduğumuz kimi zaman gittiğimiz ve İstanbul’un Fethi esnasında önemli bir konuma sahip olan Fatih ilçesinin Cibali semtine uzanalım ve Cibali isminin nereden geldiğine göz atalım.
Murat Belge kitabında Cibali isminin Cebe Ali Bey’den geldiğine değinerek çok kısa bilgi vermiş derviş ruhlu kahraman insandan. Bende biraz araştırma yaparak ismini ilk defa duyduğum Cebe Ali Bey’i tanımaya çalıştım. Sizlerde bu dervişi tanıyasınız diye bu yazıyı kaleme alıyorum.
Anadolu’yu incelediğimizde pek çok Hak âşığının gelip geçtiğini görürüz. Bir kısmını tanıyıp bilsek de pek çoğunu da bilmeyiz. Belki de hiç ismini bile duymadıklarımız vardır. Şimdi size anlatmaya çalışacağım mübarek zat da belki ismi unutulanlar arasında. Ya da yeterince tanınamayanlardan biri. Bir semte ismini veren bu zat Cebe Ali Bey olarak bilinen Horasan erenlerinden, alperenlerden biri.
İstanbul’un fethinde çok önemli bir vazife üstlenen Fatih Sultan Mehmed döneminin kumandanlarından, Cebe Ali Bey’in hayatı hakkında çok fazla detaylı bir bilgi yok. Bazı kaynaklarda Horasan erenlerinden olduğu ve soyunun İmam Musa-i Kâzım’a dayandığı ifade ediliyor. Kendisinin hiç evlenmediği ve bu sebeple çocuğu olmadığı için, Hakk’a yürümeden önce kardeşi Seyyit Murat’a el ve icazet vererek postuna oturtmuş ve soyu kardeşinden devam etmiştir.
Mısır Memlükler’inin meşhur sultanı Kalavun’a hocalık yapmış İstanbul’un fethinde bulunmak üzere Anadolu’ya gelmiştir. Fetihten önce Bursa’da büyük velilerden Zeyneddin Hafi Hazretleri’ne talebe olmuş, gösterişe ve dünya malına zerre kadar değer vermeyen bir kişilikti. Üzerine at çulundan bir cebe giydiği için adı Cebe Ali olarak kalmıştır. “Cebe” kelimesini topçuluk mesleği olarak yorumlayanlara göre de fetih sırasında Topçu olarak görev yaptığı için bu unvana layık görüldüğü bildirilmiştir. İstanbul’un fethi sırasında Ekmekçibaşılık görevi yaptığını da ifade edenler bulunuyor. Rivayete göre, çalıştırdığı fırından, her gün binlerce kişiye pembe gül renginde ekmek yetiştirirdi.
İstanbul’un fethi için üç yüz kadar Zeyneddin Hafi Hazretleri’nin müridiyle birlikte İstanbul’a gelmiş ve bizzat fetih esnasında bulunmuş son derece kritik görev üstlenmiştir. Fetih sırasında Kasımpaşa tarafından surlara doğru Haliç üzerinden yürüdüğü de anlatılır. Hikâyeye göre; Cebe Ali derviş şehrin kuşatılması sırasında elindeki postu denize atıp üstünde ayakta durmuş. Yanındaki Zeyneddin Hafi Hazretleri’nin müritleri de aynı şeyi yapmış. Böylece su üstünde yürüyerek karşı kıyıya geçmişler. Surlardaki Bizanslı muhafızlar bunları görünce dehşet içinde kalmışlar. Cebe Ali Bey şehre girdiğinde şehit düşmüştür.
Bugün Fatih ilçesi sınırları içinde kalan Cibali semtinin adı işte bu Cebe Ali Bey’den gelmektedir. Derviş Cebe Ali Bey’in mezarı Muammer Karaca’nın meşhur ettiği Cibali Karakolu’nun içinde yer alıyor. Semtin adı ise Cibali olarak anılmaya devam ediyor. Belki bir çoğumuz bu efsane kişi den haberdar değiliz. Bilenlerimiz mutlaka vardır.
Aslında yaşadığımız her semtin, her bölgenin bir hikayesi var. Çoğu unutuldu gitti. Kimi ise yaşatılıyor tıpkı Cibali gibi. Kitaplar bize unuttuklarımızı da hatırlatıyor. Yaşadığımız bu topraklarda nice ismi unutulan kahramanlar var. Hepsini hayırla, minnetle yad ediyorum. İsmini unuttuklarımızdan özür diliyorum.
Geçte olsa tanıdığım Cebe Ali Bey’e de rahmetler diliyorum. Onun kahramanlıklarını gelecek nesillerinde örnek almasını temenni ediyorum.
YORUMLAR