Bazı insanlar vardır, fikirleriyle, mücadeleleriyle ve ardında bıraktıkları izlerle sadece bir döneme değil, nesillere ışık olurlar. Türkeş Alparslan, sadece bir siyasi lider değil, Türk milliyetçiliğinin yılmaz savunucusu, vatan aşkının ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Onu anlamak, sadece siyaset sahnesindeki duruşuna bakmakla mümkün değildir. O, çileyle yoğrulmuş, sürgünlere, hapislere rağmen inandığı davadan asla taviz vermemiş bir Başbuğ’dur. 1944 Türkçülük-Turancılık davasından başlayarak, hayatının her döneminde milletinin istikbali için çalıştı. “Fikirlerim iktidarda, ben zindandayım” diyerek, düşüncelerinin gücünü ortaya koydu.
Bugün, onun emanetine sahip çıkmak, sadece sözle değil, onun öğretilerini hayata geçirmekle mümkündür. Gençlere millî bir şuur aşılamak, Türk milletinin birlik ve beraberliğini korumak, onun hayal ettiği güçlü Türkiye’yi inşa etmek, hepimizin boynunun borcudur.
Türkeş, bir efsane değildi; o, bu toprakların öz evladı, bu milletin bağrından çıkan bir liderdi. Onun gölgesinde yetişenler bilir ki, “Türk milleti için çalışmak, en büyük şereftir.” Şimdi bize düşen, bu bayrağı yere düşürmemek, Başbuğ’un izinden yürümeye devam etmektir.
Ruhun şad olsun, Başbuğ! Mekanın cennet olsun…
Sosyolog Berrin YAĞLIOĞLU
YORUMLAR