Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Önder GÜZELARSLAN

DİL VE İŞGAL ÜZERİNE DEĞERLENDİRME

İnsanın yaratılış gayesi kulluk vazifesini icra etmektir. Rabbimiz de kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde bunu şöyle belirtiyor. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Buradan yola çıkarak ana vazifemiz bizi yaratan Rabbimizi tanımak ve ona karşı kulluk görevini yerine getirmektir. Elbette bunu gerçekleştirmek için sürdürdüğümüz hayatı da bir felsefe üzerine oturtmamız gerekir. İşte bu nokta da hayatfelsefemizi Hakk’a varmak ve bu uğurda mücadele etmek olarak kurgulamamız gerekiyor.

Hayat felsefesini bu şekilde benimseyen bir mücadele insanı elime geçen bir kitapla tanıdım. Gazeteci, yazar Taha Kılınç tarafından kaleme alınan kitabın adı “Dil ve İşgal.” Yazar bu kitabında İbranice dilinin mücadelesini veren ve bu dilin bugün konuşulabilen bir dil haline gelmesini sağlayan sağlam bir inanca sahip Yahudi bir anne babadan dünyaya gelen anne babası tarafından Eliezer Yitzhak ismi verilen daha sonradan imini Eliezer Ben-Yehuda olarak değiştiren bir şahsiyetin hayatını ve mücadelesini anlatıyor.  Modern İbranicenin doğuşunu sağlayan ve Yahudi inancı için ölümüne mücadele eden Ben-Yehuda’nın hayatından ziyade bizlere yani Müslümanlara bir dava şuurunun nasıl olduğunu özetle anlatılmaya çalışılan bu eserin ana fikri, bir millet için dilin ne kadar önemli olduğu kadar hakikat için ölümüne mücadele edilmesi.

Yazarın anlattığı modern İbranicenin doğuşu için verdiği mücadele sonunda bayraklaştırılan Eliezer Ben-Yehuda, 7 Ocak 1858 yılında o dönemde Rus İmparatorluğu’nun kuzeybatısında yer alan bugünkü Belarus (Beyaz Rusya) sınırları içindeki Vitebsk vilayetine bağlı bir yerleşim yeri olan Luzki kasabasında dünyaya gelmiştir. Hayatı boyunca uzun süre kendisini bırakmayan tüberküloz hastalığı nihayetinde onu tamamen hareketsiz hale getirmiş ve 16 Aralık 1922 yılında Kudüs’te ölmüştür. Doğumu ve ölümü arsında geçirdiği hayatta çalışmaktan ve idealinden zerrece taviz vermeden her türlü engellemelere rağmen, hatta öyle ki; Siyonizm’in kurucuları arasında bulunan, fikir babalarından Theodor Herzl’in bile deli saçması dediğiİbranicenin ortak dil olmasına kendisini adamış biri. Bu konu da öyle bir mücadele vermiş ki; kitabı okudukça insan hayretler içinde kalıyor. Ömrünü ölü bir dilin dirilmesine adayan Eliezer Ben-Yehuda verdiği mücadele sonunda İbranicenin babası olmuştur. Kitaptaki anlatıma göre sadece dini bir dil olan, kelime darlığı ve kuralları açısından oldukça kısır olması sebebiyle günlük hayatta kullanılması neredeyse imkânsız olan bir dile ömrünü feda ederek bugün bütün Yahudi toplumunun İbraniceyi kullanmasını sağlamıştır. Bu öyle kolay bir şey değil aslında. Kitabı okudukça ilk defa ismini duyduğum Eliezer Ben-Yehuda’nın bugünkü İsrail’in ortaya çıkmasında da emeği hiç yadsınmayacak boyutta. Kitap tek kelime ile bir dava için mücadele nasıl verilir onu ortaya koyuyor. İnanılmaz aşk içinde verilen mücadele, Yahudilerin ortak bir konuşma ve iletişim diline kavuşmasının Filistin topraklarındaki işgallerini sistematik hâle getirdiğini ve hızlandırdığını da işaret ediyor.

Şüphesiz dil bir milletin varlığının göstergesidir. Milletlerin kimlik belgesidir. Bireyler arasında anlaşma zemini oluşturduğu gibi, ortak gelecek idealini de canlı tutar. Bir iletişim aracı olan dil aynı zamanda bir düşünme aracıdır da. İbranice de Yahudiler için ortak bir kültür ve gelecek oluşturma da önemli bir rol oynamış onun da ötesinde Osmanlı toprakları içinde olan Filistin’de yavaş yavaş devlet olmaya doğru yol almalarını sonrasında da işgal ile topraklarını büyütmelerine sebep olmuştur. Bugünkü Yahudi toplumu Eliezer Ben-Yehuda’ya çok şey borçludur. Bu kitapta, bir toplumu benzer hissiyatlar ve fikirler çerçevesinde bir araya getiren dilin, İsrail’in kuruluşuna giden süreçtekültürel ve duygusal altyapı nasıl hazırlandığıanlatılmaya çalışılıyor. Dil, hepimizin de bildiği gibi milletleri, toplulukları ortak çatı altında birleşmesini sağlar. Bunu çok iyi bilen Ben-Yehuda’da Siyonizm ileİbranicenin bir arada olabileceğini savıyla şunuhaykırmıştır:İbranice sadece milletimizi canlandırıp anavatanımıza döndüğümüz sürece canlı bir dil olarak kalabilir.”

Eliezer Ben-Yehuda’nın bu savını kitabın bütün satırlarında görmek mümkün. Kitabın adının “Dil ve İşgal” olması ilk anda dilin işgalle ne alakası var dedirtse de kitabın sayfaları arasında kendinizi yolculuğa çıkarttığınızda kitaba bu ismin verilmesinin ne kadar isabetli olduğunu anlıyorsunuz. Bilgiyi ve kültürü oluşturma, yaşatma ve aktarma dil sayesinde oluyor. İnsanı insan, toplumları da millet yapan bağların en güçlüsü olan dilin işgale zemin hazırlaması da o dili yaşatmaya çalışan toplumun inancı ve azmidir. Birçok kimsenin ilk başta tepki verdiği ve öğrenilmesinin ötesinde günlük hayatta pratik kullanımının da güçlüklerini ortaya koysa da azimli ve ısrarlı çalışmanın sonucunda ortaya konulan ve yaşatılan İbranice,bugünkü modern dünya da yer bulan bir dil olmuş ve Dünyanın dört bir yanında bölük pörçük olan Yahudileri güçlü bir devlet haline getirmiştir. Bu yetmemiş işgalci hale getirmiş ve bugün de hala işgallerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Kitabı okumayı bitirip sayfaları kapattığımda şöyle bir düşünce aldı beni. Bir kişi her türlü zorluğa, her türlü imkansızlıklara ve dış şartların olumsuzluğuna rağmen hiç yılmadan gece gündüz bir dava şuuruyla mücadele ederse eninde sonunda zafere ulaşır. Ülkemizin yetiştirdiği önemli bir ilim insanı ve siyasetçisi Prof. Dr. Necmettin Erbakan’da bu durumu şu veciz ifadesiyle dile getirir. “Bir çiçekle bahar olmaz; ama her bahar bir çiçekle başlar.”

İnsan tarih huzurunda kendine ödev vermeli ve hayatını buna göre dizayn etmelidir. Kitabın yazarı da bunu son cümlesinde şöyle ifade ediyor: Vazifenize odaklanın. Tarih, hakkınızı asla yemeyecektir.

Kitabın günümüz Müslümanlarına açıkça mesajı şu: Günümüzde İslam dünyasını adeta kilitleyen Filistin meselesinin çözümü için nasıl bir ciddiyetle ve disiplinle çalışılması gerektiği.

Son söz Rabbimize ait. Cenab-ı Hak Kuran-ı Kerim’inin Necm süresinin 39. ayetinde şöyle buyuruyor: “Bilsin ki insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur.

Yani insan sadece çalıştığının karşılığını alır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER