Tarih: 2025 Yer: Türkiye Durum: Matematik öldü, mantık can çekişiyor.
Rakamlar yalan söylemez, ama rakamlarla oynayanlar ülkenin kaderiyle kumar oynuyor. Bugün Türkiye’de açlık sınırı 29 bin TL. Peki, bu ülkenin yıllarca prim ödemiş, saçını değirmende değil tezgahta ağartmış işçi emeklisinin eline geçen ne? 16 bin TL.
Açlık sınırının yarısı kadar maaş… Buna “maaş” demek, kelimenin anlamına hakarettir. Bunun adı “sadaka” bile değil, resmen “git öl ama sessizce öl” parasıdır.
Peki, biz bu noktaya nasıl geldik? Gökten zembille mi indi bu sefalet? Hayır. Göz göre göre, bile isteye, sırf o sandıktan üç-beş oy fazla çıksın diye yapılan popülist şovlarla geldik.
Adına EYT dedikleri o “ucube” kanunu hatırlıyorsunuz değil mi? “Seçim yatırımı” kılıfına sokulmuş, Türkiye’nin gelecek 50 yılını ipotek altına alan o intihar saldırısını… Dünyanın neresinde görülmüş 43 yaşında, gencecik, taşı sıksa suyunu çıkaracak insanların emekli edildiği?
Sırf o gün alkış almak için, 3 milyon genci sisteme “emekli” diye soktular. Arkada 2.5 milyon kişi daha gün sayıyor. Sonuç? Sürdürülebilirlik masalları anlatılan SGK sistemi, bugün yoğun bakımda can çekişiyor.
Dünya standartlarında, sağlıklı bir ekonomide 4 çalışan 1 emekliyi finanse eder. Bizde durum ne? 1.6 çalışan, 1 emekliyi sırtlamaya çalışıyor. Sırtlayamıyor, altında eziliyor! O 1.6 kişi de zaten açlık sınırında debelenirken, sırtındaki yükle birlikte uçuruma yuvarlanıyor.
Ama trajedi burada bitmiyor.
Ülke batmış, SGK’nın kasası tamtakır, emekli maaşı kuşa dönmüş; biz hala her gün televizyonlarda, sosyal medyada bir grup görüyoruz. “Bizi de emekli edin, bu hak kaybıdır!” diye bağırıyorlar. Beyler, bayanlar; hangi hak? Ortada paylaşılacak bir pasta kalmadı, kırıntı için kavga ediyorsunuz! Siz bu ülkeyi, hazinesi sonsuz, herkesin abat olduğu bir masal diyarı mı sanıyorsunuz?
Koca koca adamlar, anlı şanlı sendikacılar çıkıp utanmadan hala “erken emeklilik” propagandası yapıyor. Ya matematik bilmiyorsunuz ya da bu ülkenin batması, SGK’nın kapısına kilit vurulması için özel bir ajandanız var. Başka bir izahı yok.
Sistemin en büyük günahı ise adaletsizliği kurumsallaştırmasıdır. Bir tarafta; 40’lı yaşlarında emekli olup, hem tazminatını alan, hem maaşını bağlatan, hem de kayıt dışı ya da kayıtlı çalışarak “çift dikiş” paraya para demeyen uyanıklar… Diğer tarafta; yaşı kemale ermiş, gerçekten çalışamayacak durumda olan, iş arasa yaşı yüzünden kapıdan çevrilen ve devletin reva gördüğü o 16 bin liralık sefalet ücretiyle hayatta kalmaya çalışan gerçek emekliler…
Bu sistem, 70 yaşındaki amcanın hakkını, 43 yaşındaki gence “seçim rüşveti” olarak dağıttı. Ve şimdi o amca, o teyze pazarda çürük domates topluyor. Eserinizle gurur duyun!
Tabii bu tablonun “görünmez” mimarlarını da unutmayalım. Enflasyon canavarı her köşe başında vatandaşı yerken, TÜİK binasında pişen istatistikler ne hikmetse hep “diyet menü” kıvamında. Piyasada yangın var, beklenti %1.6… Bir bakıyoruz açıklanan rakam %0.87! Ne tesadüf ama… Tam da zam dönemi yaklaşırken kalemlerin ucu yontuluyor, emeklinin, memurun cebine girecek üç kuruş daha masadayken buharlaştırılıyor. Bu “ayarlama” enstitüleri sayesinde milyonlarca insan, kağıt üzerinde düşen ama pazarda şahlanan enflasyonun altında eziliyor.
Son sözüm şudur: Bu gemi su almıyor, bu gemi çoktan battı, biz suyun altında nefes almaya çalışıyoruz. “Onu da emekli et, bunu da emekli et” diyerek popülizmin dibine vuranlar, bugün açlık sınırının altında can çekişen milyonların vebalini taşıyor. Yaşlanan nüfus gerçeği kapıdayken, bu kafayla gidilirse çok yakında ortada ne maaş ödeyecek bir SGK kalacak, ne de o maaşla alınabilecek bir ekmek.
Genç, yaşlı, işçi, emekli… Hepimiz aynı enkazın altındayız. Geçmiş olsun Türkiye.

YORUMLAR