Rusya yakın çevre doktrini ile Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra bağımsızlığını kazanmış olan ve daha önce Sovyetler birliği çatısı altında yer alan ülkeleri tekrar kendi kontrolüne almayı hedeflemektedir. Bir anlamda Rusya Çeçenistan, Gürcistan ve Ukrayna gibi ülkelere müdahalesinin öncesinde yapacağı müdahalelerin doktriner ve teorik çerçevesinin temellerini oluşturmuştur.
Ukrayna savaşına gerekçe olarak Putin ve Rus devlet elitlerinin verdikleri demeçlerinde NATO genişlemesini gerekçe olarak göstermişlerdir. Ancak Putin’in ve Rus elitlerinin söylemlerinin sadece NATO ile ilgili olmadığının kanıtı olarak Sovyet sistemi içinde uzun yıllar çalışmış ve Çeçenistan’ ın ilk Cumhurbaşkanı olan Cahar Dudayev’ in, Rusya’nın Çeçenistan saldırıları sonrasında verdiği demeçler gösterilebilir. Dudayev 1995 tarihli demecinde Çeçenistan savaşının Rusya’nın yayılmacı girişimlerine yönelik isteklerini kısmen kestiğini dile getirir. Bundan sonraki hedefin Kırım olacağını ve Rusya’nın Ukrayna ile savaşacağını ifade etmiştir. Rus milliyetçiliği, Rus devlet yönetimine hâkim olduğu sürece bölgede istikrarın korunamayacağını Dudayev tarafından ifade edilen bir husustur. Dudayev’ in öngörüsü Rusya’nın Belarus ve Ukrayna’yı hâkimiyet altına almaya çalışacağı şeklindedir. Dudayev Rusya’nın gücünü artırmak için bu ülkelerle sınırlı kalmayacağını ve nüfuz alanını daha da genişletmeye çalışacağına vurgu yapmıştır. Soğuk savaş sonrası döneme kronolojik olarak bakıldığında Rusya’nın yakın çevresine yönelik saldırgan politikalarının öncelikli hedefinin Çeçenistan olduğu görülmüştür. Dünya kamuoyunun dikkatlerinin Rus saldırganlığına ve Rusya’nın yakın çevresine yönelmesine yol açan asıl dikkat çekici girişiminin ise 2008 yılındaki Gürcistan-Rusya savaşı olduğu söylenebilir. ABD ve AB’nin Çeçenistan savaşına oranla daha fazla tepki vermesinde Gürcistan’ın kültürel ve dinsel kimliğinin önemli bir rol oynadığı söylenebilir.
Rusya’nın Ukrayna ya yönelik girişimi hiç beklemediği sonuçlara yol açmıştır. Savaş bir yandan da Avrupa kıtasındaki bazı ülkelerin stratejik önemini ön plana çıkarmıştır. Almanya ile birlikte Türkiye’nin stratejik öneminin ön plana çıktığı söylenebilir. Ancak Almanya’nın tavrını etkileyen en önemli faktörün doğalgaz ve petrolde Rusya’ya olan bağımlılığı olduğu söylenebilir. Almanya’nın beklenilen tavrı sergileyememesi Özellikle Ukrayna’nın Almanya Büyükelçisi Andrij Melnyk tarafından çok kez sert bir şekilde eleştirilmiştir. Melenyk “Bu Nazilerin Ukrayna’yı işgalinden beri yaşanan en vahşi savaş. Bu bir çocuk tiyatrosu değil,” şeklinde açıklama yapmıştır. Alman yöneticilerin Rusya’yı Almanya ve Avrupa güvenliği için açık bir tehdit olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Türkiye’nin Ukrayna’ya vermiş olduğu Bayraktar TB2 silahlı insansız hava araçları Ukrayna tarafı için savaşın sembollerinden biri haline gelmiştir. Genel olarak bakıldığında Türkiye’nin hem Ukrayna hem de Rusya ile olan yoğun ekonomik ilişkileri dolayısıyla bu savaşta bir denge stratejisi izlediği görülmüştür. Türkiye’nin yaklaşımını “Ukrayna’yı kaybetme, Rusya’yı karşına alma’’ şeklinde olmuştur. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve Karadeniz’deki statükonun korunması Türkiye’nin ulusal çıkarları bakımından daha tercih edilen bir durumdur. Türkiye’nin izlediği denge stratejisi aynı zamanda savaşın sona erdirilmesi için giriştiği diplomatik çabalar için de olumlu bir zemin oluşturmuştur. Batı ülkeleri ile Rusya arasında oluşan gergin atmosfer Türkiye’nin diplomatik çabalarının önemini daha da artırmaktadır.
Savaşın diğer bir boyutu da tarafların sonuç almak için sadece askeri araçları değil ekonomik yaptırımlar ve kitle iletişim araçlarını da kullanmalarıdır. Rusya’nın başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin Rusya’nın, Ukrayna’ya saldıracağı yönündeki açıklamalarını reddetmiştir. Sonrasın da saldırılar başladıktan sonra Putin, bu savaşa müdahil olmayı düşünen dış güçleri bir anlamda tehdit ederek Rusya’nın Nükleer caydırıcılık güçlerine yüksek seviye alarma geçme emrini verdiğini söylemiştir. Bu açıklamaların Avrupa ve ABD’nin ortak bir tehdit karşısında kenetlenmelerini güçlendirdiğini de söylemek mümkündür. Bu Nükleer savaş tehdidinin diğer bir yönü de insanların zihninde uyandırdığı çağrışımlardır. Enformasyon bağlamındaki hatası ise Moskova Gemisinin batması ile ilgili açıklamalarıdır. Geminin batışı ile ilgili olarak Rus tarafının yaptığı tutarsız açıklamalar dünya basınına konu olmuştur. Rus tarafının günlerce konuya ilişkin gerçeği yansıtan bir açıklama yapmaması Rusya’nın dürüstlüğü konusundaki olumsuz algıyı daha da güçlendirmiştir. Rus tarafının gerçekleri kendi kamuoyundan gizlemek ve zaman zaman Rusya’yı bütün bu olup bitenlerin kurbanı gibi göstermek için hem kendi halkına hem dünya kamuoyuna karşı kasıtlı bir dezenformasyon faaliyeti yürüttüğü söylenebilir. Zelensky başta ABD kongresi olmak üzere pek çok parlementoya hitap ederek siyasileri Ukrayna’nın haklılığı konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Ukrayna yönetiminin açık, şeffaf ve gerçeklere dayalı enformasyon politikasına karşı Rusya’nın ise çok daha pasif bir politika izlediği görülmektedir. Rus yöneticilerinin enformasyon politikası zihinlerde kabahat işlemiş bir insanın ortada görünmeme davranışına benzer bir izlenimi uyandırmaktadır.
Askeri araçların dışında Savaşta kullanılan İkinci araç ise Ekonomik yaptırımlardır. Batının Rus saldırganlığını engellemek için uyguladığı ekonomik yaptırımlara, Rus tarafı sahip olduğu gaz ve petrol kaynaklarını bir silah olarak kullanmak suretiyle karşılık vermektedir. Putin’in Ukrayna’yı işgal emrini vermesinin ardından sadece 10 gün içinde Rusya, İran ve Kuzey Kore’yi geçerek dünyanın en çok yaptırım uygulanan ülkesi haline gelmiştir. Rusya’nın enerjide dışa bağımlı Avrupa ekonomilerini enerji kaynaklarını kullanarak sıkıştırması Rusya’ya karşı alınacak önlemleri etkilemektedir. Ukrayna savaşı sonrası dönemde Almanya’nın etrafında şekillenecek olan yeni Avrupa güvenlik mimarisi ABD’nin Avrupa’ya ilişkin güvenlik yükünü hafifletici rol oynayacaktır. Putin istemeyerek de olsa ABD’ye Hint-Pasifik bölgesine odaklanma olanağı sağlamıştır.
Bu savaşın geleceğini üç faktörün belirleyeceği söylenebilir. Bunlardan birincisi batının Ukrayna’ya yönelik askeri, ekonomik ve insan gücü yardımıdır. Batının bu desteği olduğu sürece Rusya’nın Ukrayna’yı yenmesi mümkün olduğunca zorlaştırmaktadır. Bu destek sayesinde Rusya karşısında sadece Ukrayna’yı değil, gelişmiş ülkelerin askeri teknolojisini ve gücünü de bulmaktadır. Ve Putin’in müzakere masasına oturması Ukrayna’nın askeri olarak göstereceği dirence bağlıdır. Bu da batı ülkelerinin Ukrayna’ya yönelik yardımlarının önemini daha da artırmaktadır. Savaşın geleceğini belirleyecek olan ikinci faktör ise Batının Rusya’ya yönelik uyguladığı ekonomik yaptırımlardır. Yaptırımların uzun vade de daha etkili olacağı ifade edilebilir. Ekonomik yaptırımların askeri araçlardan daha fazla önem arz ettiğini söylemek gerekmektedir. Ekonomik araçlar ülkenin tamamı ve uluslararası sistem ile olan hayati bağları üzerinde etkili olmaktadır. Bu savaşının ve Ukrayna’nın kaderini belirleyecek üçüncü faktörün ise uluslararası medyanın desteği olacağı ifade edilebilir. Konunun gündemin alt sıralarına düşmesi Ukrayna için istenmeyen sonuçlara yol açacaktır.
Rusya’nın Batıya yönelik genel stratejisini ‘’çatlak oluşturma stratejisi’ ’olarak nitelendirmek mümkündür. Rusya bu strateji kapsamında bir yandan Amerika ile Avrupa arasında çatlak oluşturmaya çalışırken diğer yandan Avrupa ülkelerinin kendi aralarında uzaklaşmaya neden olacak çatlaklar oluşturmaya çalışmaktadır. Rusya’nın önümüzdeki dönemde de aynı stratejiye devam ettireceği söylenebilir. Bu durum önümüzdeki kritik süreçte Batı ülkelerinin aralarındaki dayanışmayı attıracaktır.
YORUMLAR