Geçen gün saat gece 01:01’i gösterirken bir yazı taslağı üzerinde çalışıyordum. Gözüm yandaki sekmede açık duran yapay zekaya kaydı. Aklıma takılan bir cümle vardı. Yazdım, sordum. Üç saniye sonra önüme harika bir öneri düştü. İçimden hem “vay be!” dedim,teknoloji ne güzelsin. İstemdışı bir de şöyle bir iç huzursuzluk geçti: “Acaba bu hile sayılır mı?”
Son zamanlarda bu soruyu birçok yerde duyuyorum.
“Sen mi yazdın, yoksa ChatGPT mi?”
“Kolaya kaçmak olmuyor mu ChatGPT ile yazmak?”
“Dolaylı yoldan kandırmaca gibi değil mi?”
Daha birçok şey geçiyor insanların akıllarından. Bu işte bi iş mi var?
Evet, var.
Zamanın ruhu değişti.
Ve bu değişim öyle sıradan değil. Akışın, gökyüzünün senkronizasyonu ile eşzamanlılık gösteren bir dönüşüm süreci.
Plüton Kova burcuna geçtiğinden beri, yalnızca teknoloji değil, insan zihni de büyük bir evrimden geçiyor ve bu daha başlangıç! 😎
Bilgiye ulaşma hızımız, düşünme şeklimiz, hatta zamanı algılayış biçimimiz dönüşüyor. Artık dakikalar içinde bir fikir oluşabiliyor, saatlerce süren araştırmalar saniyelere sığabiliyor. Farkında mısınız bilmiyorum ama zihnimiz bile çok hızlandı.
Ama tam da bu yüzden rahatına pek düşkün olan eski kodlarımız bu durumdan oldukça rahatsız.
Çünkü bize yıllarca şunu öğrettiler hatta zihinsel olarak yasalaştırdılar, bu yasaların başında:
✖️ Zorluk kutsaldır yasası.
✖️ Emek, terle ölçülür yasası.
✖️ Kolay diye birşey yoktur yasası,
✖️ Çilesiz zafer olmaz yasası…
Gibi daha bir çok eski kök inançları taşıyoruz.
Şimdi başka bir zaman dilimindeyiz.
Ve bu yeni zaman, bizden eski “zorluk tanımını” değil, önümüze sunulan her bir fırsatı bilinçli bir şekilde kullanım becerisi sunmayı talep ediyor.
Yapay zeka, aslında tamda bir zaman aracı.
Tıpkı bir hesap makinesi gibi, bir mikroskop gibi…
Sen ona ne verirsen, o sana onu büyüterek geri veriyor. Ben mesela yasarken edindiğim bilgiyi kendi süzgecimden geçirmeden ve özleştirmeden paylaşmıyorum. Hatta bazen sorduğum bir soruya aldığım bir cevap bama yeni ufuklar açıyor ve kendi yazmış olduğum içerik ya da fikre ilham vererek geliştirmeme katkı sağlıyor. Bu kolaylıktan ve teknolojiyi doğru kullanmakta başka ne olabilir? Neticede bu da bir nimet öyle değil mi?
Buna rağmen yine de içimizde bir ses şunu soruyor:
“Bu kadar kolay olmamalı mıydı?”
“Bu kadar hızlıysan, gerçekten üretmiş sayılır mısın?”
İşte burada devreye “niyet” giriyor.
Yapay zekayı taklit etmek için mi kullanıyorsun? Yoksa düşüncelerini kristalleştirmek, sesini berraklaştırmak için mi?
Kopyalamak için mi açıyorsun o pencereyi, yoksa yaratıcı süreçlerini hızlandırmak için mi?
Cevap çok basit aslında ; benim akıl dolu sorularım ya da fikirlerim olmasa o bana ne verebilir?
Başkaca bazen arama motoru, bazen çeviri bazen not defteri bazende hesap makinesi olarak kullanıyorum mesela. Kullanım alanı oldukça geniş ve altını tekrar çiziyorum zaman kazandırıyor bana.
Ve gelelim Pluto Kova dönemine, bu dönem bize artık şu mesajı veriyor:
“Zamanla dost olmayı öğrenmeyen, çağın dilinden geri kalacak.
Sadece ter döken değil, zamanı bilinçli yöneten insan kazanacak.”
Yapay zekaya komut vermek,soru sormak, mevcut fikir üzerinde çalışmak, çıkan verileri süzmek, kendi yorumunla harmanlamak da bir üretimdir. Bu üretim, hızla değişen dünyada zihninle dans edebilme becerisidir. Doğru ve etik kullanım sizi her zaman bir kaç adım öne taşır.
Elbette her araç gibi, bu da niyetle çalışır.
Eğer yapay zekayı:
⁉️ İnsan emeğini değersizleştirmek,
⁉️ Gerçeği çarpıtmak,
⁉️ Kolaya kaçmak için kullanıyorsan…
O zaman sorun teknolojide değil, etik duruşta başlar.
Ama eğer onu:
✅ Öğrenmeyi derinleştirmek,
✅ Zihnini genişletmek,
✅ Zamanla bilinçli bir bağ kurmak için kullanıyorsan…
İşte o zaman bu sadece teknolojik bir hamle değil, çağla senkronize bir farkındalık oluşur.
Bir şeyi es geçmemek gerek ;
“Her dönemin “kalemleri” farklıdır.
Bugünün kalemi algoritma olabilir.
Ama asıl hikâyeyi hâlâ insan yazar.”
Peki sen bu hikâyeyi nasıl yazacaksın?
Yapay zeka senin zihnini uyuşturur mu, yoksa onunla yeniden “kalem tutmayı” öğrenir misin?
YORUMLAR