Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Göktürk KADIOĞLU
Göktürk KADIOĞLU

KARAYİPLERİN YENİ KORSANI: KRAVATLI BARBARLIK!

Hollywood senaristleri zahmet etmesin, “Karayip Korsanları” filminin yeni serisi için senaryo yazmaya gerek yok. Başrolde Jack Sparrow yok artık. Başrolde; elinde kanca yerine yaptırım kararları, omzunda papağan yerine uçak gemileri olan, Beyaz Saray’a kurulmuş “kravatlı korsanlar” var.

Dün ajanslara düşen haber, aslında malumun ilamıydı: Amerikan Deniz Kuvvetleri, Venezuela’dan Küba’ya giden petrol tankerine el koydu.

Bir dakika durup düşünelim. Savaşta değilsiniz. Kendi karasularınızda değilsiniz. Uluslararası sularda, başka bir egemen devletin malını taşıyan gemiyi durdurup yüküne çöküyorsunuz. Bunun adı diplomaside “yaptırım uygulama” olabilir ama halk dilinde, vicdan lügatinde bunun adı tektir: Eşkıyalık.

Somalili Korsanların Haysiyeti

Yıllarca dünya kamuoyunu Somali açıklarındaki korsanlarla oyaladılar. “Ticaret yollarını tehdit ediyorlar” diye donanmalar gönderdiler. Oysa bugün geldiğimiz noktada, o Somalili korsanlar, Washington’daki muhataplarının yanında neredeyse “masum” kalıyor.

Neden mi? Çünkü Somalili korsan, açlıktan, yokluktan, devletsizlikten eline silah alıp sandala biniyordu. Yaptığı suçtu ama bireysel bir suçtu. Amerika ise bunu “devlet politikası” olarak yapıyor. Üstelik bunu yaparken utanmıyor, yüzü kızarmıyor; tam tersine Birleşmiş Milletler kürsüsüne çıkıp dünyaya “hukuk” dersi veriyor.

Amerika ile Somali arasındaki tek fark; birinin bu işi derme çatma teknelerle, diğerinin ise milyar dolarlık uçak gemileriyle yapıyor olmasıdır. Yöntem aynı: Zorbalık. Amaç aynı: Haraç.

Demokrasi Maskeli Petrol Hırsızlığı

Bu filmi daha önce izledik. Senaryo hep aynı, sadece coğrafya değişiyor. “Irak’a demokrasi getireceğiz” dediler; bir milyon insanı katledip ülkenin petrol kuyularına hortum bağladılar. “Libya’yı özgürleştireceğiz” dediler; Kaddafi’nin altın rezervlerini ve Afrika’nın en kaliteli petrolünü buharlaştırdılar. “Suriye’de insan hakları” dediler; terör örgütlerini bekçi yapıp ülkenin yeraltı kaynaklarını yağmaladılar.

Şimdi sıra Venezuela’da. Dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi, burnunun dibinde bağımsız hareket edince, “arka bahçenin efendisi” deliye döndü. Trump yönetiminin ve yerleşik Amerikan düzeninin derdi Venezuela halkının özgürlüğü falan değil. Onların tek derdi, o tankerlerdeki siyah altının hangi kasaya gireceğidir.

Gazze’deki Kan, Karayipler’deki Petrol

Ve dünya… O “çağdaş”, “modern”, “insan hakları havarisi” Batı dünyası… Nasıl ki İsrail, Gazze’de çocukların üzerine bomba yağdırırken “savunma hakkı” diyerek alkış tutuyorlarsa; bugün Amerika açık denizlerde haydutluk yaparken de aynı sessizliğe gömülüyorlar.

Gazze’de soykırımı izleyen gözler, Venezuela’da hırsızlığı görmezden geliyor. Çünkü fail aynı, zihniyet aynı. Güçlünün haklı olduğu, zayıfın ezildiği, yeraltı zenginliği olanın başına bela yağdırıldığı bir orman kanunu bu.

Artık kimse bize “Batı medeniyeti”, “Uluslararası Hukuk” veya “Birleşmiş Milletler” masalı anlatmasın. O gemi çoktan battı. Amerika Birleşik Devletleri, Venezuela tankerine el koyduğu an, “Süper Güç” vasfını yitirmiş, küresel bir “Süper Çete”ye dönüşmüştür.

Tarih, bu dönemi utançla yazacak. Ve o tarih kitaplarında; Gazze’de bebek katilleriyle, açık denizlerde petrol hırsızlarının aynı safta, aynı fotoğrafta olduğu görülecektir.

Maskeler düştü, kral çıplak bile değil; kral artık bildiğiniz korsan!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER