Bir ülkede 18 yaşında oy kullanabiliyorsun.
Vergini ödüyor, askerlik yapıyor, kendi emeğinle hayatını kurmaya çalışıyorsun.
Ama devletin “sosyal konut” kampanyasına başvurduğunda, sistem seni dışarıda bırakıyor.
Neden mi?
Çünkü annenin ya da babanın adına kayıtlı bir ev var.
O ev senin değil, içinde yaşamıyorsun, çoğu zaman bir odan bile yok.
Ama sistem seni “ev sahibi” kabul ediyor. Böylece “gençlere konut fırsatı” kapısı sana kapanıyor.
Kâğıt Üstünde Sosyal, Gerçekte Yoksun.
Murat Kurum’un açıkladığı sosyal konut projesinde “18-30 yaş arası gençler, ailelerinin üzerine gayrimenkul varsa başvuru yapamaz” deniyor.
Oysa 27 yaşındaki bir genç kendi emeğiyle evlenmek, yuva kurmak istiyor. Ev fiyatları uçmuş, kiralar ateş pahası. Ama ailesinin tapuda bir dairesi olduğu için sistem onu dışlıyor.
Bu sadece teknik bir detay değil; adalet duygusuna dokunan derin bir çelişki.
Kentsel Dönüşümde de Aynı Adaletsizlik.
Devlet, 1+1 daireye de 3+1 daireye de aynı sabit desteği veriyor.
Küçük daire sahibi avantajlı çıkarken, geniş aile farkı cebinden tamamlamak zorunda kalıyor.
Geliri düşük olan vatandaş, müteahhit farkını ödeyemediği için dönüşüme giremiyor.
Kağıt üzerinde binlerce proje ilerliyor, ama halk hâlâ riskli binalarda yaşıyor.
Gerçek Sosyal Devlet, Dışlamaz.
Gerçek sosyal devlet, “Annenin evi var, sen dışarıda kal” demez.
Her vatandaşın başını sokacak bir çatıya sahip olmasını hedefler.
Gençleri ev sahibi yapamıyorsan bile, onların umutlarını elinden alma.
Çünkü bugün Türkiye’nin gençleri evlenmek, üretmek, geleceğini kurmak istiyor.
Devletin görevi, bu hayali kolaylaştırmak olmalı — engellemek değil.
Son söz:
Kâğıt üzerindeki formüller değil, hayatın içindeki gerçekler toplumu yaşatır.
Gençler artık deprem riski altındaki binalarda değil, umut dolu evlerde yaşamak istiyor.
Yeter ki karar vericiler, denizi geçip derede boğulmasın.

YORUMLAR