Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Göktürk KADIOĞLU
Göktürk KADIOĞLU

Aile Yıkımı Projesi: İki Maaşlı Vergi Köleliği ve Yalnızlığın Bedeli

Son 50 yılda Batı toplumlarında ve Türkiye dâhil gelişmekte olan ülkelerde kadınların kitlesel olarak iş hayatına sürülmesi, bir özgürleşme destanı değil, soğuk bir ekonomik zorunluluk projesidir. Bu projenin mimarı ise, kasasını doyurmak için bir evden toplayacağı vergi gelirini ikiye katlamayı hedefleyen, bencil Devlettir.

Bu sistem, iddia edildiği gibi ‘eşitlik’ için değil, tamamen finansal açgözlülük üzerine kurulmuştur ve bedelini, yalnızlık, artan boşanmalar ve tarihin en düşük doğurganlık oranları ile ödüyoruz.

Vergi Geliri ve 1975’lerin İhaneti

Kadınların işgücüne katılımının ardındaki ‘büyük plan’ oldukça açıktır:

  1. Doğrudan Vergi Kapma: Kadın çalışacak ki, maaşından gelir vergisi kesilsin. Bu, hanenin vergi matrahını iki katına çıkarmak demektir.

  2. Tüketim Teşviki ve KDV: Kadınların kazandığı paranın önemli bir kısmı, genellikle kişisel tüketim harcamalarına yönelir. Her yeni ruj, her yeni kıyafet, her yeni cihaz; devlete ödenen yüksek satış vergileri (KDV/ÖTV) demektir. Sistem, tüketimi kışkırtarak kasayı doldurur.

Amerika’da 1950’lerde tek bir erkek maaşıyla, ailenin bakımı sağlanabilir, ev kredisi (mortgage) ödenebilir ve birikim yapılabilirdi. Bugün bu imkânsızdır. Bu, kadınların “özgürleşme isteği” ile değil, bilinçli politikalarla tek maaşın satın alma gücünün kasten eritilmesiyle sağlandı. Fiyatlar, özellikle konut ve eğitim, reel ücretlerin çok üzerinde artırıldı. Böylece hane halkı, hayatta kalmak için mecburen ikinci bir maaşa mahkûm edildi.

Çocuklar Aileden Koparılıyor: Eğitim Tekeli

İki ebeveyn de sabahtan akşama kadar çalışırken, çocukları kim büyütecek? Cevap, Devlet’in Okulları.

Aile sıcaklığından ve doğal ebeveyn otoritesinden koparılan çocuklar, okul sisteminin içine atılıyor. Bu, yalnızca bir bakım hizmeti değil, aynı zamanda merkezi ideolojinin ve istenen toplumsal normların enjekte edildiği bir propaganda aracıdır.

Devlet, çocukları ailelerin ‘eski kafalı’ değerlerinden kurtararak, kendisine biat eden, sisteme sorgusuz uyum sağlayan ve yüksek tüketim motivasyonuna sahip ‘ideal vatandaş’ modeli yetiştirme imkânı buluyor. Çocuklar ailenin değil, sistemin ideolojik mülkü haline getiriliyor.

Toplumsal Bedel: Yalnızlık ve Neslin Tükenişi

Bu ekonomik dayatmanın toplumsal bedeli ise yıkıcıdır:

  • Evlenmeme ve Yalnızlık: Kadınlar hem kariyer baskısı hem de azalan erkek geliri nedeniyle evliliği ertelemekte veya reddetmektedir. Çalışan kadın, ‘daha az ev işi yapacak’ erkek beklerken, erkek ise ‘daha çok kazanan’ kadın arayışına girerek ilişkiler derin bir çıkmaza sürüklenmektedir. Sonuç: Bireyselleşme, yalnızlık ve mutsuzluk.

  • Boşanma Oranlarının Yükselişi: Ekonomik bağımsızlık, ilişkideki sorunları çözmek yerine, kolayca masadan kalkma gücü vererek boşanmaları hızlandırmaktadır.

  • Doğurganlık Krizi: Kadın, kariyer ve annelik arasında seçim yapmaya zorlanmakta, biyolojik saatini görmezden gelmek zorunda kalmaktadır. Doğan çocuk sayısı hızla düşmekte, toplumlar yaşlanmakta ve uzun vadede Devletin vergi havuzunu dolduracak yeni nesiller yetişmemektedir.

Sistem tıkır tıkır işliyor. Kadınlar ‘özgürlük’ masalıyla oyalanırken, aslında iki kat fazla çalışmaya, daha fazla vergi ödemeye ve en önemlisi, aile kurma ve çocuk yetiştirme doğal haklarından vazgeçmeye zorlanıyor. Bu, refah değil, yalnızlık ve neslin tükenişi pahasına elde edilen bir vergi zaferidir.

Artık bu acı gerçeği görmeli ve ‘özgürleşme’ perdesi arkasına gizlenmiş bu ekonomik kölelik düzenine isyan etmeliyiz.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER