Bir ülke büyük bir felaket yaşadıktan sonra geriye iki şey kalır: acının izleri ve dayanışmanın hatırası. Depremlerden sonra ülkemizin dört bir yanında dayanışmanın sembolü hâline gelen konteyner evler, bugün sessizce depoların bir köşesinde bekliyor. Kapıları kapalı, ışıkları sönmüş, içlerinde bir zamanlar insanların nefes aldığı o sıcaklık kaybolmuş durumda.
Fakat aynı gezegenin birkaç yüz kilometre ötesinde, Gazze’de insanlar kışa çadırla, barakayla, naylon bir örtüyle girmeye çalışıyor. Savaştan, bombardımandan, yokluktan arta kalan bu insanlara şimdi bir de soğuk mevsim darbesi vuruyor. Bir anne çocuğunu battaniyeye sarıp titreyen bedenini ısıtmaya çalışıyor. Gençler, her yağmurda çöken çadırı yeniden kaldırmaya uğraşıyor. Yaşlılar, “Bir çay kaynatacak ocağımız olsaydı…” diye iç geçiriyor.
Ve biz tüm bunlar olurken, yüzlerce değil, binlerce konteyner evimizi atıl halde tutuluyor görüyoruz.
Bu binlerce yaşam alanı, bugün Gazze’de milyonlarca insana umut olabilecek kapasitede. Üstelik hâlâ kullanılabilir, hâlâ sağlam, hâlâ bir yuva sıcaklığını taşıyabilecek durumda. Fakat kullanılmadığı her gün hem çürüyor hem de vicdanımızı biraz daha yaralıyor.
Bu Sadece Yardım Değil; İnsanlık Testidir
Gazze’nin bugün en büyük ihtiyacı, çatısı sağlam bir sığınak. Atılan bombaların, yıkılan binaların, paramparça olan hayatların ortasında en temel güvenlik “başını sokacak bir yer”den geçiyor. İnsan, önce üşümediği bir gece ister. Bir annenin isteği önce çocuğunun nefesini sıcak tutacak bir duvar bulmaktır.
Depolarımızda atıl duran konteynerler işte bunu sağlayabilir.
Bu öneri bir siyasi görüşün, bir ideolojik duruşun değil; saf, arı bir insani sorumluluğun sesidir. Çünkü açlığın, soğuğun, barınmanın bir siyasi adresi olamaz. Çünkü insan hayatı, bürokrasinin ağır adımlarına kurban edilemeyecek kadar değerlidir.
Konteynerlerin Gazze’ye gönderilmesi, sadece bir yardım kampanyasının değil, Türkiye’nin merhamet geleneğinin bir yansıması olacaktır. Bu ülke, tarih boyunca hem ekmeğini hem çatısını ihtiyaç sahibine paylaşmayı bilmiştir. Bugün de aynı duruşu sergilemek kaçınılmazdır.
Kış Sert, Bekleyiş Acımasızdır
Gazze’deki çadırların çoğu yağmur geçirmez değil. Toprak zeminde uyuyan insanların altında su birikiyor, üstünde rüzgâr estiğinde çadır titriyor. Gece sıcaklığı bazı yerlerde 5 dereceye kadar düşüyor. Bir bebeğin titremesi, bir büyüğün öksürüğü o çadırların ince duvarlarında çığlık gibi yankılanıyor.
Bir çocuk, elinde kâğıt bir bardakla ateşe uzanıp ısınmaya çalışıyor.
Bir anne, her yağmur sonrası çadırın içine akan suyu kovayla dışarı atıyor.
Bir genç, soğuktan moraran parmaklarını ovuşturuyor.
Tüm bu manzaralar yaşanırken, bizim konteynerlerimizin kapıları kilitli şekilde beklemesini hangi vicdan kabul eder?
Kışın vicdanı olmaz. Soğuk, bir coğrafya ayrımı yapmaz.
Ama insanın vicdanı olur.
İşte bugün konuşmamız gereken tam da budur.
Sessiz Bir Çözüm: Konteynerler
Bu konteynerler, depremin en zor günlerinde binlerce aileye bir yuva oldu. Bugün aynı iyiliği Gazze’deki insanların görmesi neden mümkün olmasın?
Lojistik zor mu? Evet, bir miktar. İzin süreçleri karmaşık mı? Olabilir. Siyasi dengeler hassas mı? Elbette.
Ama hiçbir mazeret, insanların soğuktan ölme ihtimalinin yanında geçerliliğini koruyamaz.
Uluslararası kuruluşlarla koordinasyon, devletlerin diplomatik görüşmelerle bu süreci hızlandırması, sivil toplum kuruluşlarının sahadaki organizasyonu ve halk desteğiyle bu insani adım atılabilir.
Ve atılmalıdır.
Bu Çağrı İsrail’e, Hamas’a, Birleşmiş Milletler’e değil; İNSANLIĞA
Bu çağrı savaşın taraflarına değil, insanlığın tarafına yapılmış bir çağrıdır.
Çocuklar tarafsızdır. Bir yaşlı kimseye silah doğrultmamıştır. Bir anne, savaşın hiçbir maddesini imzalamamıştır.
Ama hepsi yangının ortasında.
Bizim konteynerlerimiz ise soğuğun ortasında çürüyor.
Bu tabloyu değiştirmek elimizde.
Tarih Bunu Yazacak
Geçmişte olduğu gibi bugün de tarih, kimlerin merhamet ettiğini, kimlerin sırt çevirdiğini kaydediyor. Konteynerlerin Gazze’ye gönderilmesi, insanlığın zor zamanlarında yapılmış büyük bir iyilik hareketi olarak hatırlanacaktır.
Bu konunun gündemde tutulması sadece doğru değil; zorunludur.
Vicdanın gereğidir.
İnsana yakışandır.
Konteynerler Gazze’ye gönderilsin.
Bir çocuğun üşümesine izin verilmesin.
Bir annenin gözyaşı, bir çatının yokluğundan olmasın.
Bir toplum, soğukla birlikte yıkılmasın.

YORUMLAR