2004 yılında “insani” bir çözüm olarak sunulan ve itlafı yasaklayarak “yakala-kısırlaştır-yerine bırak” modelini getiren kanun, aslında Türkiye’yi 21 yıl sonra içinden çıkılmaz bir kaosa sürükleyen sürecin miladı oldu. Bu politika, pratikte devasa bir başarısızlığa dönüşerek, sokakları bugün sayıları 10 ila 20 milyon arasında olduğu tahmin edilen kontrolsüz bir başıboş köpek popülasyonuna teslim etti.
Bu nüfus patlaması, basit bir kentsel kirlilik (dışkı) sorununun çok ötesine geçti; yüzlerce insanın parçalanarak hayatını kaybetmesi, yılda resmi rakamlara göre 400 bin ısırılma vakası, kuduz tehlikesinin yeniden hortlaması ve binlerce trafik kazasına yol açarak kronik bir asayiş tehdidine dönüştü.
Bu trajedi, ironik bir biçimde devasa bir “merhamet ekonomisi” doğurdu. Önce mama lobileri, kamu vicdanını kullanarak durumu ticari bir fırsata çevirdi. Ardından, bu sömürü düzenini bir adım öteye taşıyan ve sayıları 2765’i bulan dernekler sahneye çıktı. Bu yapılara yöneltilen en ciddi eleştiriler, hayvanlara kasıtlı zarar vererek “dilendirdikleri”, veterinerlerle işbirliği içinde astronomik tedavi faturaları düzenleyerek milyonlarca liralık rant sağladıkları ve bu yolla kişisel zenginleşme peşinde koştukları yönündedir.
Artan toplumsal infial, devleti 2024’te yeni bir düzenlemeye zorladı. Başlangıçta, küresel standartlarda uygulanan “insani itlaf” seçenekleri masaya gelse de, bu lobi odaklarının ve çıkar gruplarının baskısıyla süreç bir kez daha tıkandı. Sonuç, Türkiye’nin ekonomik gerçekleriyle (açlık, yoksulluk) adeta alay edercesine, “yakala, kısırlaştır ve barınakta ömür boyu bak” gibi sürdürülebilirliği imkansız, milyarlarca dolarlık devasa bir mali yük getiren bir modele evrildi.
İronik olarak, bu devasa mali yüke rağmen, söz konusu 2765 derneğin temsil ettiği iddia edilen azınlık, tam bir isyan başlattı. Hükümetin bu organize azınlık karşısında “aciz” bir görüntü sergilemesi, devlet otoritesine dair ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. Bazı muhalif belediyelerin “toplamayız” diyerek merkezi otoriteye rest çekmesi ve bazılarının yüzlerce dönümlük arazileri barınaklara ayırması ise, sorunu çözmek yerine kaosu derinleştiren adımlar olarak görülüyor.
Tüm bu siyasi ve ekonomik çekişmeler yaşanırken, sokaklardaki terör ve ölümler hız kesmeden devam ediyor. Dün akşam Bakanlar Kurulu’nun konuyu yüzüncü kez gündeme alması, artık kronikleşen bu acziyet karşısında bir çözüm umudu vadetmiyor. Toplumdaki hakim beklenti; yine mama lobisinin kazanacağı, faturanın yine gariban çocuklarına kesileceği ve bu rant düzenini kuran derneklerin kazançlarını katlayarak artıracağı yönünde. Vatandaşlar ise bir başka baharı, belki de bir sonraki trajediyi beklemeye mahkum ediliyor.

YORUMLAR