Bereketli bir iklimde dünyaya gözlerini açan Ali Yakup Cenkçiler Hoca Efendi Kosova eyaletinin Piriştine sancağının Gilan kasabasında 1913 yılında doğmuş ve ilk tedrisatını babası Hafız Hüseyin Efendi’den almıştır. Dedeleri aslen İşkodra’nın Kolgeci köyünden sonralarıGilan kasabasına bağlı Desivoyca mezrasına yerleşmiş olduğundan dolayı ailesi İşkodralılar adıyla anıla gelmiştir. Bölgedeki Hıristiyan ahali tarafından da çok sevilip sayılan dedesi Hacı Yakup Efendi’de de Niş Medresesi’nde eğitim görmüş, büyük bir alimdir. Ailesinin neredeyse tamamı ilim erbabı sayılırdı.
Ali Yakup Cenkçiler çok küçük yaşta Kur’an’ı hatim etmiş olarak dini bilgileri de aldığı eğitim hayatına babasının yanında başlamış daha sonra Gilan’da bulunan Sırp ilkokuluna giderek ilk tahsiline başlamıştır. 1924-1927 yılları arasında Gilan Medresesi’ne devam ederek Molla Kadri Efendi ile Müderris Abdurrahman Efendi’den temel medrese ilimlerini tahsil ettikten sonra 1927’de Üsküp’egiderek Meddah Medresesi’nin meşhur alimlerden Ataullah Efendi’den, Seyfeddin Efendi’den dersler aldı. Üsküp’ten tekrar Gilan’a dönerek iki yıl devlet ortaokuluna devam etti. 1936 yılında Kahire’ye giderek Ezher Üniversitesi’nde eğitimine devam etti. Burada Mısır’a yerleşmiş eski şeyhülislamlardan Mustafa SabriEfendi, Zahid Kevseri ve Yozgatlı İhsan Efendi meşhur Türk alimlerinin özel ders almayı da ihmal etmedi. Kendisinin donanımlı bir şekilde yetişmesinde Mısır önemli bir rol oynamıştır.
1946-1957 yılları arasında 11 yıl boyunca önemli ilim merkezlerinden biri olan Kahire Üniversitesi’nin Merkez Kütüphanesi’nde memur olarak görev yapan Ali Yakup Cenkçiler Hoca Efendi bu süreçte dönemin pek çok önemli isimleriyle de temas kurmaya çalıştı. Bu isimler arasında Hasan–el Benna da bulunuyordu. İlerleyen dönemlerde kendisine sorulduğunda hayatında seni etkileyen önemli isimler kimlerdi diye? Bu soruya şöyle bir cevap vermiştir. “Gazali, Mustafa Sabri Efendi ve Hasan–el Benna.” Mısır’da kaldığı sürece Mustafa Sabri Efendi’nin manevi oğlu, yoldaşı, yaveri ve yardımcısı oldu. Temmuz 1957’den Kasım 1959’a kadar Mısır’ın Ankara büyükelçiliğinde mütercimlik görevinde bulundu.Daha sonra bu görevinden istifa ederek 1960 yılındaİstanbul’a yerleşti. İstanbul’da özel teşebbüse ait bir fabrikanın muhasebe bölümünde çalışmaya başladı veaynı zamanda da Fatih, Mesih Paşa ve Emir Buharicamilerinde gönüllü olarak dersler verdi. 1976-1980 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Haseki Eğitim Merkezi’nde tefsir, kelâm ve belâgat dersleri verdi. Hayatını sürekli ilme adayan Ali Yakup Cenkçiler Hoca Efendi evinde de orta ve yüksek öğrenimde eğitim gören gençlere ücretsiz özel dersler vererek birçok talebenin yetişmesinde katkısı oldu.
“Osmanlı olmasaydı, İşkodralı Katolikler olarak yaşayıp öylece ölecektik, Osmanlıya olan borcumu hiçbir zaman ödeyemem” diyen Al Yakup Cenkçiler Hoca Efendi Mayıs 1983’te felç geçirmiş ve 22 Mayıs 1988’de gece yarısı İstanbul’da vefat etmiştir. Hendekli Kurra Hafız Abdurrahman Gürses Hoca’nın Fatih Camisinde kıldırdığı cenaze namazı sonrasında naşı Edirnekapı’da Sakızağacı Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Ali Ulvi Kurucu Hoca’nın anlattığına göre üniversitedeki görevine devam ederken tramvayla değil yürüyerek gidermiş. Bunu tramvaya vereceği parayla kitap alabilmek, ayrıca yürürken daha iyi kelime ezberleyebilmek ve dersi tekrar edebilmek için yaparmış.Ana dili Arnavutça olan Ali Yakup Cenkçiler Hoca Türkçe, Sırpça, İngilizce, Fransızca, Farsça ve Arapça olmak üzere yedi dil biliyordu. Özellikle Arapçaya olan vukufiyeti çok ileri düzeydeydi. Onu tanıyanların anlatımına göre Ali Yakup Cenkçiler Hoca’nın hayatında paranın hiç yeri olmazdı. Eline birazpara geçse hiç vakit kaybetmeden onu ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Öyle ki; yaşlandığında bir baba mülkünün satılması sayesinde hissesine düşen 1200 dolar parayı ben ne yapacağım diyerek strese girmiş ve bu parayı ihtiyaç sahibi talebelerine dağıtmıştır.
Tam bir Gazali ve İhya aşığı olan Ali Yakup Cenkçiler Hoca Efendi, her daim Gazali ve İhya ile anılır olmuş.Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a olan sevgisi ve muhabbeti dolayısıyla Safahat’ın birinci kitabındaki “Fatih Camisi” başlıklı şiiri Kahire’de iken Arapçaya çevirmiş ve bu çeviri Mecelletü’l-edeb’de yayımlanmıştır. Yakın tarihte iz bırakmış birçok isim onun rahle-i tedrisatından geçmiştir. Bu isimler arasında Ahmet Turan Arslan, Prof. Dr. Mahmut Esad Çoşan, Ali Rıza Demircan, Süleyman Zeki Bağlan, Ekmeleddin İhsanoğlu, Ali Ulvi Kurucu, Mahmut Kaya, Kadir Mısırlıoğlu, Ali Nar, Ali Rıza Temel, Yusuf İzzettin sav, Osman Öztürk, Cüneyd Zapsu ve Prof. Dr. Necmeddin Erbakan bulunuyordu.
Hayatı boyunca okuttuğu talebelerinden para almayan Ali Yakup Cenkçiler Hoca Efendi her zaman şunu söylerdi. ”Ulum-ı Şer’iyye para ile okutulmaz.”

YORUMLAR